UKRAYNA’YA S-400 GÖNDERME FİKRİ ve “YENİ GERÇEKLİKTE TÜRKİYE” GİRİŞ DERSİ

Paul Kolbe’nin lakırdısından yola çıkarak bütün ABD’cilere Türkiye’ye giriş dersleri vermek gerekiyor. Rapor yazsın diye para ödedikleri Amerikancı gazeteciler, akademisyenler ve siyasetçiler bunları deli saçması fantezilerle kazıklıyor: Buyursunlar ücretsiz ders. 

Sözde “emekli” CIA ajanı Paul Kolbe, Wall Street Journal gazetesinin görüş bölümünde güya bir analiz yayınladı. Amerikan kapitalizminin kalesi NEO-CON’ların yayın organı WSJ’de “Türkiye S-400’leri Ukrayna’ya vermeli” diyen Paul Kolbe’yi tanıyalım kısaca. Kolbe; Amerikan askerî, federal, deniz, ticaret, kültürel ve silah sanayi ve sivil istihbarat ofisleri ile düşünce/analiz kurumlarının bağlı olduğu Amerika Birleşik Devletleri İstihbarat Topluluğu’nun (IC) Belfer Merkezi'nde “İstihbarat Projeleri Direktörü” olarak çalışıyor.  25 yıl CIA’da çalışan Kolbe, operasyonlar müdürlüğü, Orta Avrasya, Balkan ülkeleri ve Türkiye’de istasyon şefliği ve Güneydoğu Asya, Güney Afrika ve Orta Avrupa'da operasyonel projeler koordinatörlüğü ve manipülasyon uzmanı olarak görevler yapmış madalyalı bir istihbaratçı.  Kolbe, CIA’dan ayrıldıktan sonra asıl adı Anglo-Persian Oil Company olan, şimdilerde dünyada BP olarak bilinen İngiliz petrol şirketinde istihbarat ve analiz direktörü olarak görev yapmış. 

Kendini “jeo-politik tehditler, stratejik siber tehditler ve ticari operasyonlar uzmanı” olarak pazarlayan Kolbe, Spycraft Entertainment şirketinin de baş danışmanlarından. Spycraft Entertainment’ın tamamı eski ve yeni istihbaratçıların bir araya gelerek kurdukları film yapım şirketi. CIA’nın alt birimi olarak çalışan bu şirket, diktatörlere, cuntacı generallere ve ABD’nin tahakküm kurmak istediği ülkelere filmler, senaryolar ve sosyal medya manipülasyon filmleri hazırlıyor. 

 

"TÜRKİYE S400'LERİ UKRAYNA'YA GÖNDERSİN"

İşte bu Paul Kolbe, Türkiye’de bazı siyasetçi ve gazetecilere “Türkiye S-4OO’leri geri vermeli, Türkiye, Ukrayna tarafında Rusya'ya ile savaşa girmeli,” dedirten lobinin aktörlerinden.  Kolbe, dün yayınlanan analizinde de özetle şunları söylüyor: “S-400'lerin Ukrayna'nın hava savunma kapasitesini güçlendireceğinden şüphe yok. Türkiye'nin ise kurtulması gereken S-400'leri var. Şu nasıl olurdu peki? ABD, S-400'lerini Ukrayna'ya göndermede Türkiye'ye yardım eder, yerine de Türklere güzel bir ABD yedeği sunar ve F-35 teslimatları yeniden yoluna girer.”

https://www.wsj.com/articles/turkeys-russian-missiles-could-defend-ukraine-antiaircraft-weapons-putin-fighter-jets-arms-invasion-11647546396

Paul Kolbe’nin lakırdısından yola çıkarak bütün ABD’cilere Türkiye’ye giriş dersleri vermek gerekiyor. Rapor yazsın diye para ödedikleri Amerikancı gazeteciler, akademisyenler ve siyasetçiler bunları deli saçması fantezilerle kazıklıyor: Buyursunlar ücretsiz ders. 

TÜRKİYE ORTAĞI OLDUĞU F35’LERİ HALA İSTER Mİ?

ABD’nin 2. Dünya Savaşı’ndan kalma ‘savaş endüstrisi’ aklının köklü temsilcisi Lockheed Martin’in sığ aklına mecbur olmak artık Türkiye’nin kaderi değil.  Türk Hava Kuvvetlerinde yılardır görev yapan F16’ların tartışılmaz tek faydası “Bunun daha iyisini yapmak ve bu bağımlılıktan kurtulmak zorundayız,” inancı olmuştu. Türk Genelkurmayı ne görüş bildirir, Türk Savunma Bakanlığı nasıl pozisyon alır, Cumhurbaşkanı ne karar verir, bunu kestirmek zor. Ama Türk kamuoyunda siyasi görüşlerin üzerinde ortak bir kanaat çoktan gelişti ve güçlü bir şekilde yerleşti.  Artık Türkiye’de kime sorarsanız sorun; Türkiye’ye Patriot ve F35 vermeyen ABD’ye teşekkür edecektir. Silah ambargoları ile kiralanan veya satın alınan drone ve silahlara sınır getirilmesi, Türk kamuoyunun Batı ikiyüzlülüğünü sert bir şekilde fark etmesine, bunun da ötesinde kendisiyle tanışmasına ve barışmasına sebep oldu.

 

BATI’CILARIN HİÇBİR ETKİSİ KALMADI

Türkiye’nin milli savunma sanayiinin, dünya çapında paradigma değişikliğine sebep olacak kadar büyük sıçramalar yapmasının altında yatan iki büyük dinamikten biri bu ayılma süreciydi.  Türkiye’de hiç kimse bundan vazgeçip eski edilgen pozisyonuna çekilmeyi kabul etmez artık. Bu sebeple Türkiye’de “fonlanan; besleme, etki ajanı, mandacı, Batı’cı, ABD yanlısı, reel politikçi ve monşer” diye anılan siyasetçilerin, eski diplomatların, eski askerlerin, gazetecilerin, akademisyenlerin vb. hiçbir etkisi kalmadı artık. Üstelik onlar, ileride bir gün aynı Fethullahçı Terör Örgütü  (FETÖ) üyelerinin bugün yargılandığı gibi hesap verecekleri kara günlerin korkusuyla geri adım atmaya başladılar. Diplomatlarla buluşup bilgi sızdıran Metin Gürcan’a verilen ceza ve yapılan muamele aslında Batı’nın iş yürüttüğü bu tip adamlara verilmiş toplu bir uyarıydı. Bu uyarıyı ABD ve AB hükümetleri de ciddiye alıp bu yeni gerçekliğe uyum sağlamak zorundalar.

 

KÜRESEL TERÖR TEHLİKESİ KONUSUNDA UYARMIŞTIK

Başta ABD’nin -ve uydusu Avrupa’nın- PKK destekçiliği, Türkiye kamuoyunun ayrıntılarıyla farkında olduğu bir düşmanlık. Esed ve onun destekçisi Suriye silahlı güçlerinin bugün Rusya tarafında savaşmak üzere Ukrayna’ya katliam yapmaya gitmesi Türklerin uzun zamandır dünyayı uyardığı küresel terör tehlikesinin sadece küçük bir parçası.  Arkasından PKK ve DAEŞ de gelecek elbette. Bu örgütler Avrupa ve Amerika’nın savaşı kendilerinden uzak tutmak için doğurdukları, besledikleri ve yönettikleri örgütlerdi. Şimdi Avrupa’nın ve Amerika’nın üvey evlatları olan bu örgütler de aynı Rusya gibi Avrupa için birer tehdit. Avrupa, 70 yıl sonra dünyanın bu tarafından çıkıp kendi içlerine kayan savaştan tek başına sağ çıkamaz. Savaşın yön değiştirdiği gerçeği ile yüzleşmek zorundalar. Mesela Avrupalılar, ABD işgaline boyun eğmek yerine Türkiye gücünden destek alabilirler. Batı’nın kabul etmesi gereken “acı ama gerçek” bu yeni gerçeklik, Türkiye gibi devlet aklı köklü olan güçlü, büyük devletlerle çözülebilir. 

 

BATI’YA BENZEME ÇABALARI ARTIK İHANETTİR

Şunu görmeliler: 1909 yılında başlayan, 1930’da hızlanan ve 1951 yılında zirveye ulaşan Batı’ya benzeme çabaları, Türkiye’de artık tedavi edilmesi gereken bir akıl hastalığı, bunda ısrar edenler için de cezalandırılması gereken bir ihanet olarak kabul ediliyor artık. Yani yaklaşık bir asırlık “Batı emeği” Türkiye’de çöpe gitti. Artık Türkler kendiyle yeniden tanışıp, tarihleriyle barışarak potansiyellerine emek veriyorlar.

 

 

Ez cümle: F35 teklifi artık Türkiye kamuoyu tarafından bir tehdit, esaret, gerileme, durma ve yeniden teslim olma olarak algılanacaktır. Türkiye’yi F35 ile tehdit eden, kandırmaya çalışan herhangi bir batılın önce TUSAŞ’a ulaşıp MMU (Milli Muharip Uçak) hakkında bilgi almak istemesi akıllıca olacaktır.

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz